Türkiye’de gündem, suya atılan taş gibi daireler çizerek genişliyor ama hiçbir iz bırakmadan kayboluyor sonunda. Her yeni gün, dünkü felaketi örtüyor; her manşet, bir öncekini siliyor hafızalardan. Sanki unutmak bir marifet, sanki üstünü örtmek bir çözüm.

Oysa bu ülkede bazı acılar vardır, konuşulmadığı sürece büyür, tartışılmadığı sürece derinleşir. Biz sustukça büyür o yaralar…
Bir binanın altında kalır bir çocuk; üç gün ağlanır, dördüncü gün gündem değişir.
Bir kadın, sokak ortasında katledilir; ismi afişlere yazılır, sonra rüzgâr alır götürür.
Bir orman yanar, ciğerimizle birlikte; iki gün sonra "failleri araştırılıyor" haberiyle geçiştirilir.
Bir ekonomik kriz yaşanır; birkaç rakamla izah edilir, sonra market rafları sessizliğe gömülür.

Türkiye’de hiçbir acı, sonuna kadar konuşulmaz. Hiçbir mesele, köküne kadar inip tartışılmaz. Çünkü burada her mesele, bir sonraki felaketin gölgesinde kalır. Ve böyle böyle unutmak, bu toprağın en ölümcül alışkanlığına dönüşür.

Unutmak… Belki bir halkın başına gelebilecek en sessiz yıkımdır. Çünkü unutmak, hesap sormamaktır.
Unutmak, aynı hataları tekrar etmeye davetiyedir.
Unutmak, adaletsizliğe sessiz kalmaktır.
Ve en kötüsü: unutmak, öleni ikinci kez öldürmektir.

Hatırlamak, bazen yas tutmak değil, hesap sormaktır. Acının izini sürmektir. Çünkü her suskunluk, yeni bir suskunluğu doğurur.
Ve unutulan her adalet, bir sonraki haksızlığa davetiye çıkarır.

Bir toplum neyi unutmaması gerektiğini hatırlamazsa, neyin kıymetli olduğunu da bilemez.
Ve ne yazık ki biz, hem acılarımızı hem de umutlarımızı unutmaya meyilliyiz.

İşte bu yoğun gündem değişikliği nedeniyle unutulan İklim yasası da bunlardan biri.

 Unuttuğumuz bu yasanın bu ülkeye vereceği zararın neresinden tutsan elinde kalıyor.

Ben buna felaketin Yasası diyorum.Türkiye'yi Zehirleyecek İklim Kanunu Değişikliği diyorum.

Nedenmi?

“Bir ülke, kendi ciğerlerini elleriyle yakar mı?”

Evet, Türkiye bunu yapmaya hazırlanıyor. Aklı başında hiçbir ülkenin gündemine dahi almayacağı bir felaketi, bu ülkenin iktidarı “kanun” kisvesi altında yasallaştırmaya çalışıyor. Meclisten geçen bu yasa  Türkiye’nin havasını, suyunu,  toprağını; dolayısıyla da insanını, hayvanını, tohumunu ve geleceğini sistematik biçimde katledecektir.

Bu yasa, doğrudan doğruya bir ekolojik infaz fermanıdır.

Bu  Yasa Kimin İçin? Halk İçin mi, Şirketler İçin mi?

Bu yasa, uluslararası sermayeye, enerji devlerine, maden kartellerine, rant baronlarına bir açık çek sunuyor. Şirketlerin karbon salımını sınırlandırmak yerine onları emisyon ticaretiyle aklayan, denetimsizliği “esneklik” adıyla meşrulaştıran bu yasa, çevreyi değil, kârı koruyor.

Emisyon ticareti sistemleri, gelişmiş ülkelerde katı denetim ve şeffaf raporlama koşullarına bağlanır. Türkiye’de ise bu yasa, denetim mekanizmalarını özel sektör kontrolüne bırakmakta ve karbon nötrlüğü hedeflerine ulaşmak yerine kağıt üzerinde emisyon satışıyla kirliliği sürdürülebilir kılmaktadır. Bu, Paris İklim Anlaşması’nın “gerçek ve ölçülebilir azaltım” ilkesiyle açıkça çelişir.

 İklim Krizi: Türkiye’yi Yutmaya Başladı Bile

Türkiye, zaten iklim değişikliğinin en kırılgan bölgelerinden biri olan Akdeniz Havzası’nda yer alıyor. IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) raporlarına göre Türkiye, önümüzdeki 30 yıl içinde:

Yıllık ortalama sıcaklıkların 4°C’ye kadar artması,

Yağış rejimlerinin değişmesi,

Kuraklık ve çölleşmenin artması,

Gıda ve su krizlerinin derinleşmesi gibi tehditlerle karşı karşıya kalması kaçınılmaz bir gerçektir.

Boğaziçi Üniversitesi İklim Politikaları Araştırma Merkezi ve TEMA Vakfı’nın yaptığı analizlerde, Türkiye’deki karbon salım artışı OECD ülkeleri ortalamasının üç katı hızla ilerliyor. Bu yasa, sıfır emisyon hedefi olmayan ve karbon bütçesini ciddiye almayan bir altyapıyı resmileştiriyor.

Tarım ve Su Kaynakları: Göz Göre Göre Kurutulacak

Tarım, doğrudan doğruya iklime bağımlı bir sektördür. Bu yasa ile tarımsal üretim alanları maden ve enerji projelerine açılarak geri dönüşü olmayan bir yok oluş başlatılacak.

TÜBİTAK ve Çevre Şehircilik Bakanlığı verilerine göre Türkiye’nin toplam kullanılabilir su kaynağı yıllık 112 milyar m³ civarındadır. Bunun %75’i tarımda kullanılmakta. İklim değişikliğinin etkisiyle bu miktarın 2040’ta %25 oranında azalacağı öngörülüyor. Bu yasa, su kaynakları yönetimini enerji şirketlerinin insafına terk ederek bir gıda güvenliği krizine yol açacaktır.

Gençlerin Geleceği Karartılıyor

Sürdürülebilir bir çevre hakkı, yalnız bugünün değil, gelecek kuşakların da hakkıdır. Bu yasa ise nesiller arası adaleti yok sayıyor.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 2022 yılında “Sağlıklı bir çevrede yaşamak temel bir insan hakkıdır” kararını kabul etti. Bu yasa ise, bu hakkın anayasal güvenceye alınması gerekirken, onu ticaretle pazarlık konusu yapıyor.

Bu Yasa  Bilimi ve Akılcılığı Yok Sayan Bir Delilik Halidir

Bu yasa, ulusal ve uluslararası bilimsel çalışmaların tamamına kör ve sağır kalınarak hazırlandı.

Paris İklim Anlaşması: Türkiye 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefi koymuştu. Bu yasa, bu hedefe ulaşmak için gereken sera gazı azaltımlarını değil, sahte çözüm yöntemlerini teşvik ediyor.

AB Yeşil Mutabakatı: Türkiye’nin dış ticaretinin büyük kısmını oluşturan AB, karbon vergisi uygulamasına geçiyor. Bu yasa ile Türkiye karbon sınır vergisi cezalarına çarptırılacak, ihracat kayıpları yaşanacaktır.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin 2024 yılında yayımladığı “İklim Politikaları Performans Endeksi” raporuna göre Türkiye, 64 ülke arasında 55. sırada yer almakta. Bu yasa ile Türkiye “yeşil dönüşüm” trenini kaçırarak sanayi yatırımlarında rekabet gücünü yitirecek.

 Hukuk ve Anayasa Açısından Felaket

Anayasa madde 56 çok açık:
“Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Devlet, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemekle yükümlüdür.”

Bu yasa, hem uluslararası sözleşmelere aykırıdır (Paris Anlaşması, Bern Sözleşmesi, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi) hem de anayasa ihlalidir.
Yasaların kamu yararını gözetmesi anayasal zorunluluktur. Bu yasa ise açıkça özel şirket çıkarlarını kamu yararının önüne koymakta, anayasal hakları gasp etmektedir. Bu durum, Anayasa Mahkemesi denetimine tabi olmalıdır.

Bu Yasa İptal Edilmediği Durumda Ne Olur?

Türkiye, AB ve uluslararası çevre normlarıyla bağını koparır.

Dış yatırımcılar, çevresel riskleri gerekçe göstererek Türkiye’yi terk eder.

Kredi kuruluşları, çevre risklerini göz önüne alarak kredi notunu düşürür.

Gıda, enerji, su krizi iç içe geçerek büyük sosyal çalkantılara yol açar.

Ve en önemlisi, Türkiye’nin doğal varlıkları geri döndürülemez şekilde tahrip edilir.

Bu yasa, bir atom bombası kadar yıkıcıdır. Çünkü atom bombası anlık bir yıkım getirir. Bu yasa ise nesiller boyu sürecek bir çöküşün fitilidir.

Bu yasa değişikliği:

Doğaya ihanettir,

Geleceğe suikasttir,

Bilime ihanettir,

Hukuka darbedir,

Halk düşmanlığıdır.

Ve bu halk susmamalıdır! Bu ülkenin dağına, suyuna, ormanına, çocuğuna, çiftçisine, kuşuna, toprağına sahip çıkmalıdır.

Çünkü başka Türkiye yok.
Çünkü doğa affetmez.
Çünkü tarih bu ihaneti yazacak.

Sevgiyle 
Leyla Yıldız Atahan

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve MANSET.DE editöryal politikasını yansıtmayabilir.