Teslim edilen bir silah değil bu; teslim alınmak istenen bir bilinçtir. Göstermelik törenlerle ateşe atılan silahlar, aslında yere serilmek istenen onurumuzdur.
Türk ve Kürt halklarının gözlerinin içine baka baka, aklıyla alay edercesine sahnelenen bu “barış” tiyatrosu, ne barışa hizmet eder ne hakikate. Çünkü bu, barış değil; oy uğruna yazılmış bir senaryonun, hezeyanla sahneye konulmuş ucuz bir perdesidir.
Bu topraklarda akan kanın rengi hiçbir zaman “etnisite”yle açıklanamaz, çünkü o kan, aynı tarlada can vermiş dedelerin, aynı siperde şehit düşmüş evlatların kanıdır.
Türk’ün de Kürt’ün de kaderi, bu coğrafyada birlikte yazılmış, birlikte mühürlenmiştir. O yüzden diyoruz: Bu ülkede 12 şehit bir vatan haini olan "Bese Hozat" kadar ses getirmiyorsa, kimsenin vicdanından, kimsenin insan hakları nutkundan bize medet yoktur.
Demokratik haklar kisvesiyle sahneye konan tiyatroların arkasında halkı değil, halkı birbirine düşürme sevdasını görüyoruz.
Ellerinde mikrofon, gözlerinde kin, ağızlarında barış ama ceplerinde fitneyle dolaşanlar var. Onlar ki hiçbir zaman Kürt halkının dostu olmadı. Çünkü Kürt halkının dostu, onunla aynı sofraya oturan, aynı bayrağın altında yaşayan, aynı acıda ağlayan Türk halkıdır.
Kürtler, bin yıldır bu toprakların öz evladı, asli unsuru, onurudur. Onları bir “savunulması gereken azınlık” gibi göstermek, hem onlara hem bu milletin ortak hafızasına hakarettir.
Kürt halkının bir kurtarıcıya, hele ki Ermeni diasporasının maşalığını yapan, yabancı istihbaratların sofrasından beslenen, eli kanlı örgütlerin uzantısı olan sahtekârlara ihtiyacı yoktur. Onların asıl gücü, bu milletin diğer yarısıyla kurduğu kan bağıdır.
Evet, kan bağı. Çünkü Türk ile Kürt yalnızca aynı ülkenin yurttaşı değildir; birbirinin bacanağı, damadı, gelini, komşusu, yoldaşı, kaderdaşıdır.
Mezopotamya’nın bereketiyle Anadolu’nun direnci bu iki halkın gönlünde birleşmiş, tarihte eşine az rastlanır bir kardeşlik inşa etmiştir. Bu kardeşliğin ismi Türkiye Cumhuriyeti’dir.
PKK, Kürt halkının temsilcisi değildir. Hiçbir zaman da olmamıştır. Çünkü Kürt halkı, onurludur. Çünkü Kürt halkı, bin yıllık kardeşliğin, omuz omuza verilmiş mücadelenin, Sarıkamış’ta, Çanakkale’de, Sakarya’da aynı siperleri paylaşmış yüreklerin mirasçısıdır.
Bedelini birlikte ödedik; kurşunu birlikte yedik; bayrağı birlikte taşıdık. 1915’te Ermeni isyanlarına karşı Van’da direnirken omuz omuzaydık. 1921’de Koçgiri’de isyana karşı koyarken, birbirimizin canını siper ettik. 1939’da Hatay için, 1974’te Kıbrıs için, 2016’da bir projeden ibaret olsa da 15 Temmuz da yine omuz omuzaydık.
Bugün şehit olanlar arasında Diyarbakırlı Mehmet de var, Sivaslı Ahmet de. Vanlı Teğmen de can verdi, Tokatlı Astsubay da… Bu nasıl bölücülük? Bu nasıl ayrışma? Şehitliği bile ortak olan bir milletin, etnik ayrımı olur mu?
PKK ise bu yüce mirası kirleten, Ermeni diasporasının ve emperyalist çıkar odaklarının taşeronluğunu yapan bir örgüttür. Eli silahlı bir ihanet mekanizmasıdır. Kandan beslenen, kaostan palazlanan, bu toprakların huzuruna düşman bir aparattır.
Bugün sahnelenen sözde silah teslimi, gerçekte bir akıl teslimidir. Türk ve Kürt halklarına, “Bakın işte, silah bırakılıyor, barış geliyor” mesajı verilirken, aslında halkın ferasetiyle alay ediliyor. Zira bu teslim töreni, ne askeri ne diplomatik hiçbir gerçeklik taşımamaktadır. Silah dediğiniz şey ateşe atılmaz, teslim alınır. Devlet ciddiyetiyle, hukuk gözetilerek, adaletle yapılır bu işler. Balistik inceleme yapılmadan, kimliği belirlenmeyen kişilere sembolik birkaç teneke tüfek verdirerek tiyatro sergilemek, halkın aklıyla alay etmektir.
Bu halk, Kandil'de pazarlık yapanların kim olduğunu biliyor. Bu halk, kime ne söz verildiğini, hangi gizli anlaşmalarla koltukların korunduğunu, kimin hangi dosyaları kapatmak için hangi teröristleri temize çıkardığını görüyor. Zihinleri uyuşturarak, algıları yöneterek, “Kürtler böyle istiyor” yalanını pompalayanlar, aslında Kürt halkının tarihine, kültürüne, gururuna ihanet ediyor. Kürt halkını PKK ile eşitlemek, en büyük ırkçılıktır!
Bugün Türk de kandırılıyor, Kürt de. Çünkü iktidarın derdi ne Türk’ün güvenliği, ne Kürt’ün refahı. Derdi; sandıktaki erimeyi durdurmak. O koltuklardan düşmemek. Bu yüzden halkı birbirine düşürmekten, dini, mezhebi, etnik yapıyı istismar etmekten çekinmiyorlar. Terörü bitirmek değil, onu kullanarak seçimi kazanmak istiyorlar. Bu yüzden terörle mücadeleyi bir siyasi araç, bir seçim malzemesi haline getiriyorlar.
Halbuki bu millet; Türk’üyle, Kürt’üyle, Alevi’siyle, Sünni’siyle, aynı yemeği bölüşmüş, aynı acıyı paylaşmış, aynı türküyü birlikte söylemiş bir millettir. PKK’nın, bu kardeşliği sabote etmesine izin verilemez. Ve PKK ile masa kuran, anlaşma yapan, sahte teslim törenleri düzenleyen hiçbir siyasi irade de bu halkın temsilcisi olamaz.
Gerçek barış, samimiyet ister. Gerçek çözüm, adaletle olur. Gerçek kardeşlik, Kandil’le değil, halkla konuşularak kurulur. Ve gerçek devlet, tiyatro sahnelemez. Oy kaybetti diye halkın aklına pusu kurmaz.
Nitekim Cumhur Başkanı Erdoğan'ın bugün ki AKP, MHP, DEM birlikte yürüme kararı aldık " açıklaması bunun en somut delilidir.
O zaman herkesin sorması gereken soru şudur:
Silahı ateşe atanlar mı teslim oldu?
Yoksa biz, gözlerimizin önünde dönen bu aldatmaca karşısında susarak, seyirci kalarak kendi aklımızı mı teslim ettik?
Sevgiyle
Leyla Yıldız Atahan
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve MANSET.DE editöryal politikasını yansıtmayabilir.