Seni bu millet Cumhuriyet’in teminatı, Atatürk’ün mirasının son bekçisi diye gördü. O yüzden defalarca sandıktan umudunu kestiği halde seni ayakta tuttu. Ama bugün gelinen noktada, Erdoğan rejiminin sana uzattığı sahte “birlik” davetiyesini kabul edersen, yalnızca bir siyasi hata yapmış olmazsın; tarihin ruhuna ihanet edersin.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “terörsüz Türkiye” söylemiyle kurduğu komisyon, terörü bitirmek için değil, rejimi kökten dönüştürmek ve Cumhuriyet’in kalan son kırıntılarını da sıfırlamak için sahaya sürülmüş bir psikolojik harekâttır. Ve şimdi, bu operasyonda, celladın ipini tutacak figüran olarak seni seçmeye çalışıyorlar. Çünkü biliyorlar: Cumhuriyet’in ipini Cumhuriyet’in kurucusuna çektirirlerse, yıkım daha az tepki toplar, daha kolay meşrulaşır.

AKP-MHP iktidar bloku, yıllardır inşa ettiği “tek adam” düzenine artık son tuğlayı koymak istiyor. Onların gözünde “terör” sadece silahlı bir tehdit değil; düşünceyi, muhalefeti, laikliği ve halk iradesini de içine alan geniş bir susturma kavramı. Bu “komisyona” katıldığın an, bu yeni düzene meşruiyet sağlamış olacaksın.

Ey Özgür Özel,
Senin partin, savaş meydanlarında doğmuş, cumhuriyeti kurmuş, devrimleri taşımış, aydınlığı halkla buluşturmuş bir partidir. Bugün senin omuzlarında sadece koltuk değil, Atatürk’ün emaneti var. Ve bu emanet, sarayla masa kurarak korunmaz. Hele ki, milletin boğazına sarılmış o masaya oturulmaz!

Sana düşen görev açık:
Devletçilik ilkesine sahip çık! Bugün devlet, tarikatların, yandaş holdinglerin ve aile saltanatlarının emrinde.
Milliyetçilik ilkesine sahip çık! Çünkü milletin kanı sömürülüyor, gençleri yurt dışına göçüyor, sınırları kevgire dönmüş.
Halkçılığa sarıl! Çünkü halk aç, suskun ve çaresiz.
Ve en önemlisi: Cumhuriyetçiliği savun! Çünkü bu ülkenin rejimi artık fiilen değişti, şimdi senden buna onay vermeni istiyorlar.

Ey CHP yönetimi,
Bugün vereceğiniz karar, yalnızca bugünü değil, gelecek 100 yılı belirleyecek. Eğer bu oyunun bir parçası olursanız, adınız tarihin kara sayfalarına yazılır. O sayfalarda ne bir zafer olur, ne de halkın duası. Sadece bir utanç kalır: Cumhuriyetin mezar kazıcılığına soyunmuş bir CHP.

Millet susuyor gibi görünebilir, ama bu sessizlik fırtına öncesidir. Atatürk'ün partisini sarayın yanına konumlandırırsanız, halk size sadece bir uyarı yapmaz…
Sizi sandıkta, vicdanda, tarihte öyle bir mahkûm eder ki; ne af çıkarır ne de unutur.

Unutmayın:
İhanetin büyüğü; düşmandan değil, dost bildiğinden gelir.
Ve Cumhuriyet’in düşmanı artık açıkta değil, masadadır.

Ya o masayı devirirsiniz…
Ya da millet, sizi o masanın altında ezer!

Erdoğan’ın "terörsüz Türkiye" vizyonu adı altında kurmaya çalıştığı yapı, masum bir güvenlik stratejisinden ibaret değil. Bu, rejimin halkla çatışmadan kendini anayasasızlaştırma çabasıdır. Ve asıl hedef; 1921, 1924 ve en köklüsü olan 1961 ile 1982 Anayasası’nda Cumhuriyet’in temellerine yerleştirilen kuvvetler ayrılığı, temel haklar, laiklik ve halk egemenliği ilkelerini sıfırlamaktır.

Bu komisyon bir yasama organı değil. Ne parlamenter denetime, ne de yargı denetimine açık. Hiçbir anayasal temele dayanmadan karar alabilecek bir propaganda mekanizmasıdır. Katılım sağlayan her siyasi yapı, bu meşruluk oyununa destek vermiş olacaktır. Hukukçuların uyarıları nettir: “Devletin terör tanımını keyfi hâle getiren bir yapı, muhalefeti de suç ortağı yapar.”

Bu oyun halkı kutuplaştırmanın bir sonraki evresidir. Bugün bu komisyona katılan partilere “sorumluluk” yüklenip, yarın bu partilere “suç ortaklığı” etiketi de yapıştırılacaktır. AKP'nin toplumsal mühendislik politikaları, halkın siyasi bilinç düzeyini düşürmüş, muhalefet ise hâlâ "toplumsal barış" yalanlarıyla kandırılmakta. Ancak toplumsal barış, haksızlığa susularak değil, adaletle sağlanır.

Mevcut sistem, fiilen Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi adı altında bir otoriter başkanlık rejimi hâline gelmiş durumda. Eğer CHP gibi partiler bu yeni “ulusal birlik” projelerine katılırsa, bu sistem artık halk desteğiyle değil, muhalefet gölgesiyle devam edecek. Bu da Anayasa’nın fiili olarak yok sayılması, anayasal bir görünüm altında otoriterliğin pekişmesi anlamına gelir.

 
CHP yalnızca bir siyasi parti değil; bu ülkenin devrimci ruhunu taşıyan, laikliği ve halk egemenliğini omuzlarında taşıyan tarihî bir mirastır. Eğer bugün, Cumhuriyet düşmanlarının masasına oturursa, bu yalnızca bir ideolojik intihar değil, aynı zamanda tarihsel bir katliam olacaktır. Mustafa Kemal’in “İki büyük eserim vardır: Biri Cumhuriyet, diğeri Cumhuriyet Halk Partisi” sözü, artık kefen sözüne dönüşür.

Bu yazı, yalnızca bir siyasi analiz değil, bir vicdan çağrısıdır. Çünkü rejimler sadece kurşunla değil, gafletle, suskunlukla ve ihanete göz yumarak da yıkılır.

CHP yöneticileri, eğer bu milletin evlatları hâlâ çocuklarına laik bir eğitim, bağımsız bir yargı ve özgür bir gelecek arıyorsa, o masa sizin sonunuz olur. Unutmayın, bu millet affeder ama unutmaz. Affeder ama hesabını bir gün mutlaka sorar.

Ya Mustafa Kemal’in safında duracaksınız…
Ya da tarihin çöplüğünde, sarayın gölgesine sığınan figüranlar arasında kaybolacaksınız.

Sakın bu gaflete düşmeyesiniz...

Leyla Yıldız Atahan

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve MANSET.DE editöryal politikasını yansıtmayabilir.