Bir zamanlar Meclis halkın nefesiydi. 1920’lerde işgal altındaki bir ülkede, her tarafı enkaz, yoksulluk ve yangın içindeyken kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir milletin küllerinden doğuş hikâyesiydi. O mecliste saray mensupları değil, halkın içinden gelen, cephede savaşmış, köyde üretmiş, şehirde direnmiş temsilciler vardı. Mustafa Kemal Atatürk, Meclis’i “milletin iradesinin tecelligâhı” olarak tanımlamıştı. Orada konuşulan her söz, halkın sözüdür diyordu.

Bugünse… Meclis’te konuşulanlar artık halkın kelimeleri değil.

Meclis’teki Sessizlik: Tutanaklara Bile Girmeyen Halk

Meclis kürsüsünde bir temsilcinin sesi yükselir: “Milletimiz için...” diye başlar, sonra bir kağıda bakarak devam eder. Oysa o halk, artık sadece konuşmalarda var; ne tutanakta adı geçer, ne de komisyonlarda derdi yer bulur. Halk artık Meclis’e ulaşmaz, Meclis halktan korkar. Çünkü gerçekler, protokol diline çevrilemez. Çünkü yoksulluk, zabıt altına alınmaz.

Mikrofonu Açılmayan Vekiller

Bir muhalefet milletvekili, yöresinde yaşanan su krizini anlatmak için söz alır. Mikrofonu açılmaz. “Süreniz doldu” uyarısı yapılır. Hükümet kanadından biri çıkıp aynı konuda yatırımlardan söz eder; dakikalarca konuşur. Zabıtlar incelendiğinde, halkın derdini dillendiren vekilin adı geçer ama söyledikleri geçmez. Tutanaklara sadece “Genel Kurulda gürültüler yükseldi” yazar.

Komisyonlarda Konuşulamayan Gerçekler

Kanun teklifleri komisyonlarda hazırlanır, ama asıl tartışmaların hiçbir izi kalmaz. Bir yasa teklifi, bir gece yarısı “teklifin kabulü” denilerek geçer. Ne çiftçinin itirazı, ne sendikanın açıklaması, ne akademisyenin uyarısı o masalarda yer bulur. Çünkü orası halkın değil, atanmış uzman danışmanların yazdığı senaryoların oynandığı bir tiyatro sahnesidir. Oy birliğiyle geçen her madde, halkın oy birliğiyle susması demektir.

Yemin Edenlerin Unuttuğu Sözler

Milletvekilleri göreve başlarken “milletin refahı için çalışacağıma…” diye yemin eder. Ama o yemin, ilk parti grup toplantısında parti disiplinine boğulur. Vekil halk için değil, grup başkanvekili için el kaldırır. Önergeler, liderin bakışına göre desteklenir ya da reddedilir. Böylece halkın talebi, sadece vekilin cebinde sakladığı bir not kâğıdına dönüşür.

Tutanaklardan Silinen Gerçekler

2023 yılında meclis kürsüsünde yapılan bir konuşma, sonradan resmi tutanaklardan çıkarıldı. Konuşmada geçen “devletin tarikatlara sağladığı imtiyazlar” ibaresi, “uygun olmayan ifadeler” gerekçesiyle kayıtlara alınmadı. O gün halkın bir temsilcisi konuştu, ama Meclis susmayı seçti. Gerçekler yazıya dökülmediği için, gelecek nesiller yalnızca yalanları okuyacak.

Peki Nereye Geldik?

Bugün Meclis, Atatürk’ün kurduğu “milletin meclisi” olmaktan çıkmış, bir liderin gölgesinde “sessiz çoğunluklar” meclisine dönüşmüştür.

Mustafa Kemal’in 1920’de açtığı Meclis, halkın kanıyla, emeğiyle, gözyaşıyla kurulmuştu. Onun Meclisi; halktan emir alır, saraydan değil. O Meclis’te bir yasa çıkarken, halkın kalbi atardı. Bugün çıkan yasalar, sadece birilerinin kasasını büyütüyor. O zaman yeminler, milletin namusuydu. Şimdi yeminler; sadakat yemini, itaat andı hâline geldi.

Bugün kürsüye çıkıp halktan bahseden vekillerin üzerine yürünüyor. Bir köyde susuzluk varsa, onu dillendiren susturuluyor. “Tarikatlar devleti kuşatmış” diyene sansür uygulanıyor. Halkı anlatmak isteyen, zabıtlardan siliniyor.

Sorarız o hâlde: Bu Meclis kimin Meclisi?

Yoksulun değil…
Çiftçinin değil…
Kadının, işçinin, öğrencinin, emeklinin değil…
Saray müteahhidinin, banka patronunun, cemaat temsilcisinin Meclisi…

Meclis, halkın sesi olmak için kurulmuştu. Şimdi ise susturulmuş seslerin yankılandığı bir sessizlik kubbesine döndü. Mikrofonlar, yalnızca belirli cümleleri kabul ediyor. Tutanaklar, sadece resmî yalanlara kucak açıyor. Halk? O artık Meclis’te bir "madde" değil, sadece bir "istatistik".

Bir zamanlar halkın vekilleri vardı, şimdi ise vekilin halkı yok. Çünkü unuttular: Gerçek temsil, susan kalabalıklara değil, konuşan yüreklere dayanır.

Bugün bu ülkede milyonlarca yurttaş, Meclis’e inancını kaybetmiş durumda. Çünkü “milli irade” diyerek seçilenlerin çoğu, artık milletle değil, makamla, imtiyazla, iktidarla konuşuyor. Bu halk bir gün yeniden konuşacak. Çünkü ses bastırılsa da, yankısı hep kalır.

Ve o gün geldiğinde, halk sadece vekilini değil; kendisini unutanları da hatırlayacak. Çünkü millet, vekilini affeder belki ama; yok sayılmayı, küçümsenmeyi ve susturulmayı asla unutmaz.

Sevgiyle 
Leyla Yıldız Atahan