1. Maskeler düşer, çıplak gerçek kalır. İlişkinin başı bir gösteri sahnesi gibidir. Herkes rol yapar: nazik, anlayışlı, çekici. Ama zaman geçtikçe perde kapanır. Gerçek karakterler ortaya çıkar. O zaman anlarsın; sen aşka değil, o maskeye âşık olmuşsun.
2. Egosu doymazsa, kalbi aç kalır.
İki kişi, birlikte yürüyebilmek için benliklerinden biraz vazgeçmek zorunda. Ama herkes kendi “haklılığının” peşinde koşarsa, sonunda beraber yürümek değil, birbirini ezmek kalır.
3. Konuşmak biter, varsaymak başlar.
En tehlikelisi budur: konuşmak yerine zihin hikâyeler uydurur. “Beni artık sevmiyor”, “İlgilenmiyor çünkü biri var.” Düşünceler kurar, yargılar inşa edilir. Ve sen karşındaki kişiyi değil, kafandaki hayalini yargılarsın.
4. Aşk sandığın şey, sadece ihtiyaçtı.
Yalnızdın, tamamlanmak istedin. Onu buldun, iyi geldi. Ama bu gerçek aşk değil, bir boşluğu doldurma çabasıydı. Ve her ihtiyaç gibi, doyunca biter.
5. İlişkiyi hapishane sanırlar, özgürlükten kaçarlar.
Bazen insanlar özgürlük ister gibi kaçarlar, ama fark etmezler ki en büyük tutsaklık, kendi korkularında yaşar. Aşk bir zincir değil, bir aynadır. Korkarsan, kaçarsın. Ama kaçtığın şey yine sensindir.
İlişkiler bozulmaz, insanlar kendi içinden uzaklaşır. Ve içi boşalan insan, dışındakini de kaybeder.
Aşk emek değil, farkındalıktır. Emekle tahammül edersin, farkındalıkla dönüşürsün.
Sevgiler,
İnanç KAYAKIRAN