Almak, sadece bir eylem değildir; bir varoluş hâlidir. Kabalistik öğretilerde, özellikle Michael Laitman'ın öğretilerinde "almak" kavramının derin manevi bir anlamı vardır. Bu öğretilere göre insan ruhu, Yaradan'ın İlahi Işığını almaya hazır hale gelmelidir. Yani almak, aslında Yaradan'ın vermek isteğine cevap vermektir.

Fazlasıyla verici olan bireyler, zamanla almak eyleminden uzaklaşır. Bunun ardında genellikle iki neden yatar: Suçluluk duygusu ve almayı bencillikle eşleştirme. Oysa Kabala der ki: “Gerçek alıcı, Yaradan'ın sevgisini kabul edebilendir.”

Almak Neden Gereklidir? (Kabala Bağlamında)

Michael Laitman'ın sistemine göre yaratılışın amacı, yaratılan varlığı İlahi Haz ile doldurmaktır. Ancak bu haz, sadece alarak değil, "almak için almak" değil, "almak için vermek" niyetiyle mümkündür. Bu, insanın içsel formunu Yaradan'ın formuna yaklaştırır. Almak, bu durumda bir egoizme dönüşmediği sürece, Tanrısal bir hizmettir.

Kabalistik açıdan almayı reddetmek, Yaradan'ın sevgisini ve ilahi akışı reddetmektir. Yani, sürekli veren ama alamayan bir kişi, evrensel enerji akışından dışarıda kalır. Bu da tükenmişlik, yorgunluk, kırgınlık, değersizlik ve boşluk hissi olarak kendini gösterir.

Fazla Vermenin Zararları

Osho der ki: “Eğer bir nehir sadece su verirse ama kaynağı beslenmezse, kurur.” Fazla vermek, zamanla bireyin kök merkezinde bir eksiklik hissi yaratır. Bu eksiklik, çoğu zaman bir başkaları tarafından doldurulması umulan boşluklara dönüşür.

Verici yapılar, karşılık göremeyince yıkılırlar. Ama sorun, başkalarının vermemesi değil, kendisinin almayı reddetmesidir. Fazla veren bir kişi, zamanla ilgi, sevgi ve anlam tüketimi yaşar. Bedende bu; kalp çakrasında ağrı, mide bölgesinde bastırılmış öfke, rahimde yorgunluk gibi belirtilerle kendini gösterebilir.

Fazla Almanın Zararları

Ancak alma dengesizliği sadece vermemekle de ilgili değildir. Fazla almak da bir bozulma yaratır. Bu kez kişi, evrenin diğer yarısı olan vermeyi ihmal eder. Fazla alan kişi, ruhsal olarak doymak bilmeyen bir açlık hissiyle yaşar. Çünkü vermek, enerjiyi tamamlayan harekettir.

Michael Laitman der ki: “Gerçek almak, Yaradan'ın arzusuna uygun şekilde olur. Almak, sadece kendi için olduğunda, bu bir kabuk (klipah) yaratır ve insanı İlahi Işık'tan uzaklaştırır.” Bu nedenle fazla almak da insanı karanlığa, izoleliğe ve tatminsizliğe sürükler.

Almak ve Vermek Dengesi: Yaşamın Nefesi

Osho'nun bir meditasyonunda şöyle der: “Nefes alırken alırsın; nefes verirken verirsin. Hayat böyledir. Sadece veremezsin, sadece alamazsın. Dengedir bu dansın adı.”

Kabala da der ki: “Sağ ve sol çizgi, ancak ortada dengelenirse İlahi akış başlar.” Yani almak ve vermek, ancak çok hassas bir içsel niyet dengesinde kutsallaşır.

Bu denge, almayı bir çocuk gibi masumca kabul etmeyi öğrenmekle başlar. Alma eylemini bir kör bencillik gibi değil, ruhsal bir teslimiyet ve kabul hali gibi deneyimlemeye başladığında, şifalanma da başlar

Sonuç:

Verici yapıya sahip bireylerin, öncelikle "almaya izin verme" niyetiyle yola çıkmaları gerekir. Kabala, almak eylemini kutsar ama niyetin saf olmasını ister. Osho, almayı bir meditasyon gibi yaşamayı öğütler. Bu iki öğreti birleştiğinde, şöyle bir çağrı ortaya çıkar:

"Sen de bu evrenin sevgili bir çocuğusun. Sana da verilmek isteniyor. Kabul etmeyi öğren ki, verdiklerin anlamlı olsun."