İnsan, doğduğu andan itibaren başkalarının gözleriyle var olmaya başlar. Anne bakar — çocuk kendini aynada değil, annenin gözlerinde görür. Baba konuşur — çocuk o kelimelerde kendi değerini ölçer. Toplum, öğretmenler, arkadaşlar… Hepsi sana ne olduğunu anlatır. Sen de inanırsın.

Ve böylece sahte bir benlik oluşur. Gurdjieff buna “kişilik” derdi — toplumun üzerine yapıştırdığı, senin zannettiğin ama aslında olmayan bir maske. Bu maskeye inandıkça, içindeki gerçek öz unutulur. İşte aşağılık kompleksi, bu sahte benliğin kendi yalanlarına inanmasıdır.

Osho der ki: “Seninle ilgili hiçbir sorun yok. Sorun, sana öğretildiği gibi biri olmaya çalışman.”

Sen kartalsın ama tavuk gibi davranıyorsun. Uçmak istiyorsun ama dizlerini büküp yer kazıyorsun. Çünkü sana böyle öğretildi: “Diğerlerinden daha küçük olma. Daha büyük ol! Daha akıllı ol! Daha iyi görün!” Ama bu yarış seni kendinden uzaklaştırdı.

Aşağılık kompleksi, aslında gerçek benliğe duyulan bir özlemdir. Ama sen bu özlemi bastırdın; yerine onay, takdir ve beğeni koydun.

Kurtulmak mı istiyorsun?

O zaman dur. Sessizleş. Maskeni çıkar.

Kendini gözlemle. Gurdjieff’in dediği gibi, içindeki makineliği fark et. Otomatik düşünceleri, başkalarının sana yerleştirdiği sesleri dinle ve sadece şunu sor: “Bu ben miyim?”

Hayır. Gerçek “ben” sessizdir, telaşsızdır, kıyaslamaz. Osho gibi söyleyelim: “Gerçek sen, kıyasın ötesindedir. Gül gibi açar, sadece kendisi gibi.”

O zaman aşağılık kompleksi dağılır. Çünkü artık kendini başkasıyla değil, kendi ışığınla karşılıyorsundur.

İnanç KAYAKIRAN