Biraz saygı,
Biraz edep yeterli diye düşünüyorum.
13 yıl seçilerek Genel Başkan olarak görev yapmış birisi için büyük haksızlık..
Keşke başka adaylar ortaya çıkmış olsaydı,
Keşke son kurultaydaki gibi delegeler seçmemiş olsaydı.
Vurun abalıya tavrı hoş değil
Ve bizlere yakışmıyor..
Kemal KILIÇDAROĞLU Üzerinden son dönemde, özellikle sosyal medyada Kemal KILIÇDAROĞLU' na yönelik haksız, ölçüsüz eleştiriler ve kişiselleştirilmiş saldırılar dikkat çekiyor. “Proje”,
“kayyum”,
“ERDOĞAN'a çalışan figür” gibi ithamlarla yürütülen bu linç kampanyası, siyasi akılla değil,
öfke,
hayal kırıklığı ve komplo zihniyetiyle besleniyor.
Oysa, KILIÇDAROĞLU'nun siyasi çizgisi ve kişisel geçmişi, bu tür iddiaları haklı çıkaracak bir zemin sunmuyor.
Aksine, yirmi yıllık bir iktidar rejimi karşısında temiz kalmayı başarmış ne bir yolsuzluğa bulaşmış ne de aile serveti edinmiş bir siyasetçiden söz ediyoruz.
Bu ülkede yoksulların, dışlananların, ötekileştirilenlerin ve baraj altında bırakılmak istenen partilerin yanında duran; CHP’yi devlet partisi olmaktan çıkarıp halkın partisine dönüştürmeye çalışan bir lider olarak KILIÇDAROĞLU'nun çizgisi, bugün topyekûn hedefte.
Bu nedenle yaşananlar, yalnızca bir “liderlik tartışması” değil.
Aynı zamanda bu demokratik dönüşüm arayışına, çoğulculuk zeminine ve eşit yurttaşlık fikrine açılmış bir saldırıdır.
KILIÇDAROĞLU'nun Alevi kimliği, Dersimli oluşu, Kürtlerle ve öteki toplumsal kesimlerle kurduğu ilişki, kimi çevrelerde sürekli “güvensizlik” ve “dışlama” ile karşılık buldu.
“Proje”,
“bizden değil”,
“kökü dışarıda” gibi ima ve ithamlar, sadece sosyal medyadaki trollerin değil, kimi muhalif çevrelerin de diline yerleşti.
En tehlikelisi ise, bu kampanyanın giderek alenileşen bir nefret diline dönüşmesidir.
Sosyal medyada açıkça “direğe asılmalı” gibi çağrılar yapılmakta,
bir siyasetçi alenen hedef gösterilmektedir.
Bu yalnızca düşmanlaştırma değil, doğrudan bir linç çağrısıdır.
Türkiye’de siyaseti bu kadar zehirleyen, toplumsal fay hatlarını derinleştiren bu yaklaşım, yalnızca iktidarın değil, onun zihniyet ikizi olan bazı muhalif figürlerin de eseridir.
Hiç kuşkusuz ki Kemal KILIÇDAROĞLU'nun eleştirilecek kararları, tartışılabilir tercihleri olmuştur. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına verdiği destek,
Tezkereye evet denmesi ve 15 Temmuz sonrası Saray’a gitmesi ya da Yenikapı mitingine katılması gibi adımlar sorgulanabilir.
Ancak bu hataların hiçbirinin onu sistemin “projesi” ilan edecek kadar ağırlaştırılması, akıl dışıdır.
KILIÇDAROĞLU'nun partisine yönelik yaklaşımı da önemlidir.
CHP’nin son kurultayını kaybettikten sonra partiye zarar vermediği gibi, Özgür ÖZEL’e uyumlu bir geçiş süreci yürütmeye çalışmıştır.
Buna rağmen, CHP’nin yeni yönetimi ve Özgür ÖZEL , KILIÇDAROĞLU'na yönelik bu ölçüsüz saldırılara karşı güçlü ve ilkeli bir duruş sergilememiştir.
Gündemdeki dava ise bu tartışmaların merkezine oturmuş durumda.
CHP’nin 2023 kurultayının iptali talebiyle açılan dava, yalnızca bir partinin iç hukuk meselesi değil, aynı zamanda Türkiye siyasetinde muhalefeti dizayn etme çabasının yargı eliyle yürütülme ihtimalini barındırıyor.
Sonuç olarak, bugün ihtiyaç duyduğumuz şey KILIÇDAROĞLU'nu hedef alan kolaycı düşmanlaştırma dili değil, sağduyu, özellikle solduyu,adalet ve muhalefeti çoğulculuk zemininde yeniden kuracak bir akıldır.
Her itirazı “proje” ilan eden dar okumalardan çıkmadıkça, yalnızca birbirimizi yıpratırız.
Bu da muhalefeti değil, mevcut iktidarı güçlendiren bir sonuç doğurur.
Kimileri utanmadan KILIÇDAROĞLU'na“kılık değiştirmiş şeytan” deme cüreti gösterebiliyor. Kimileri de KILIÇDAROĞLU geleceğine “kayyum gelsin daha iyi” diyebiliyor.
“Çekil, torunlarınla ilgilen” diyerek siyasi mücadele alanından dışlamaya kalkıyorlar.
Oysa örneğin Devlet BAHÇELİ onlarca yıldır hiçbir seçimi kazanmamış, bugün yürüyemez durumda olmasına rağmen, kendi tabanı ve ittifak çevresi tarafından sorgulanmıyor.
Ne çekil deniyor ne de siyasetten elini eteğini çekmesi isteniyor.
KILIÇDAROĞLU ise hem kazandıklarıyla hem de kaybettikleriyle cezalandırılıyor.
Kazandırdığı büyükşehirler, genişleyen muhalefet tabanı, barajı aşan partiler, demokrasi arayışı içinde kurulan ittifaklar; tümü yok sayılıyor.
Oysa onun yürüttüğü mücadele, bir seçimin değil, bir rejimin karşısında verilen uzun ve zorlu bir direnişti.
Bugün karşı karşıya olduğumuz şey, kişisel bir hesaplaşmadan çok daha fazlasıdır. Bu, bir dönemin kazanımlarına, emeklerine, bedellerine dönük sistemli bir unutturma ve itibarsızlaştırma operasyonudur.
Tarih, sadece seçim sonuçlarını değil, bu sonuçların önünü açan adımları ve o adımları atanları da yazar. KILIÇDAROĞLU'nu yargılamak kolaydır; zor olan, onun açtığı yolların kıymetini bilmek ve demokratik birikimi sahipsiz bırakmamaktır.
Son olarak belirtmek isterim ki ;
Kemal KILIÇDAROĞLU 'nu ya da her hangi bir İnsanı;
Sevmek zorunda değiliz.
Ancak birbirimize saygı duymalıyız.
Bu düşmanlık ve nefret dili bizlere bir şey katmaz.
Orta zeka sahibi bir insan, ya da CHP' li en önemlisi de CHP üyesi olan bir kişi On üç yıl seçilerek Genel Başkanlık yapmış birine bu denli nefret dili ile hitap etmemeli,
hakkında aslı astarı olmayan komplo teorileri üretilmemeli.
Bu tür tutumlar bizleri bir yere götürmez ama
Ve bizleri ayrıştıran durumlar yaratır.
En önemlisi de Başta CHP Genel Merkezi yetkilileri olmak üzere CHP Yurtdışı Örgütleri ve seçilmiş yönetim kurullarının sessizliği ve kafalarını kuma gömüp sinsice ortamı gözlemlemeleri anlaşılır cinsten değildir.
Zaman en iyi ilaçtır.
Bekleyip göreceğiz..
Öyle zamanlar gelip çattı ki
Olağan sayılır oldu arsızlık
Utanç utanıp çekildi köşesine
Esip gürlüyor utanmazlık..
Saygılarımla
Erol BULDAK
23 Kasım 2025 Hamburg