Diplomalı Yalancılar Ülkesi Türkiye

Bu sahtekârlık ne bireysel ne tesadüfi: kamusal çöküntünün simgesi.

Türkiye’de savunma bakanlığından
belediyelere, MEB’den YÖK sistemine, BTK’dan yerel yöneticilere kadar, sahte diplomayla dolu bir çürüme tablosu var. Hukukçudan mühendise, öğretmenden eczacıya kadar yüzlerce sahte yetkinlik, sahte diplomalar üzerinden kazanıldı  .

 Dijital İmza Terörü

Sahtekârlığın en rahatsız edici boyutu: kamu görevlilerine ait elektronik imzaların kopyalanarak sahte diploma, sürücü belgesi ve akademik unvan üretimi için kullanılması. Bu yöntemle kurumsal sistemlere sızıldı, sınav sonuçları manipüle edildi, diploma bilgileri uyduruldu  .

Dijital sistemlerdeki zafiyetler, kötü niyetli aktörlerce istismar edilebilecek hale geldi. FETÖ gibi yapıların geçmişte sınav sorularını sızdırarak kritik kurumlara sızdığı düşünülürse, bugünkü sahte diploma ağı daha da tehditkâr hale geliyor  .

 Diplomatik Makamlar, Sert Gerçekler

Liyakat öldü; sadakat başladı: Üniversite diploması olmayan ama stratejik kurumların başına getirilen yöneticilerin sayısını  dahi sorgulamaz olduk.

Artık insanlar özgeçmişine "yalan söyleme yetkinliği" ekliyor, referans kısmına da "dayım milletvekili" yazıyor. Çünkü liyakat mezara gömüldü, yerine torpilin, şatafatın ve en tehlikelisi olan sahteciliğin devleti kuruldu.

Düşünün; dev bütçelerle fonlanan, dolarlarla beslenen, adı havalı ama işlevsiz kurumlar var. Mesela BTK! Hani şu internetin başına oturtulmuş ama ne dolandırıcıyı yakalayan ne bilgi teknolojisini geliştiren kurum. Ama ekran karartmaya, sansürle “fiş takmaya” geldi mi, ustadır. Peki BTK'nın başındaki zat kim? Ah evet, işte tam da orada başlıyor rezaletin özeti…

Bir sabah uyanıyoruz, ülkenin en stratejik kurumlarından birini yöneten zatın diploması yok! Yani adam, ülkenin internetini kontrol ediyor ama kendi hayatını bile düzgün “kayıt altına” alamamış. CV'si muamma, diploması sisli, akademik geçmişi meçhul! Bu nasıl mümkün oldu diye sormuyoruz bile, çünkü bu ülke artık şaşkınlık refleksini yitirdi.

Sahte Diplomalar, Gerçek Makamlar

Bu ülkede artık diploma değil, yakınlık derecesi geçerli. Üniversite kazanamayanların kabinesi, akademik kariyeri olmayan danışman orduları, sahte belgelerle dolu özgeçmiş koleksiyoncuları var. Kimse utanmıyor çünkü bu utanmazlık organize bir suç haline geldi: Devlet destekli kibir, utanmazca yalan ve “bizden olsun çamurdan olsun” zihniyetiyle büyütüldü.

İktidar, liyakati boğarak yerine sadakati koydu. Sadakatle terfi edenlerse artık o kadar çok ki, gerçek uzmanları gördüklerinde şüpheye düşüyorlar: "Bu gerçekten mühendis mi yoksa sadece çalışkan mı

 Sahtekârlığın Resmiyet Kazanması

Siyasi açıdan bu, tam anlamıyla ahlaki çöküşün kurumsallaşmasıdır. Devletin en tepesinden en altına kadar her kademeye sirayet eden bu sahtecilik, aslında yeni bir sistem inşa etti: Gerçekliksiz bir yönetim modeli. İktidarın sadık bürokratları, kendi yalanlarına önce kendileri inandı. Diplomalar uyduruldu, belgeler üretildi, sistem buna göz yumdu. Hatta bazen alkışladı.

Bir dönem Amerika’da bile Harvard mezunu olduğunu söyleyen ama gerçekte bir gece kursuna bile gitmemiş “danışmanlar” vardı bizde. Üst düzey bürokratlar, diplomalarının kaybolduğunu söylüyor; peki, çalınan tek şey diploma mı gerçekten? Ya ülkenin itibarına ne oldu?

 Sahte Otoriteler Çağı

Bu durumun halk üzerindeki etkisi daha da dramatik. Çünkü artık çocuklara “oku adam ol” demek gülünç oldu. Gençler soruyor: “Adam olmak için okumak mı, yalan söylemek mi gerek?” Bu sorunun cevabı utanç verici bir şekilde açık: Yalancılar makamda, dürüstler işsiz!

Toplumda iki yeni sınıf oluştu: Sahtekâr elitler ve gerçek emekçilerin aşağılandığı çoğunluk. Kimin daha çok yalanı varsa, o daha fazla yükseliyor. Öğrenciler bile artık sınavdan çok “kimin tanıdığı var” diye düşünüyor.

Trajikomik Bir Gerçek: Kopyala-Yapıştır Ülke

Burası artık bir "kopyala-yapıştır" ülkesi. CV’ler sahte, projeler sahte, başarı öyküleri sahte, gururlar sahte... ama cepler gerçek. Paralar gerçek. İhaleler gerçek. Sahtekârlar ise gayet rahat. Çünkü bu düzende en büyük suç gerçek olmak.

Bir vatandaş bir gün adliyeye gidip dava açmak istemiş, memur sormuş: “Ne için şikâyetçisiniz?”
Adam cevaplamış: “Sahtekârlardan.”
Memur durmuş, yutkunmuş: “Kime dava açmak istiyorsunuz peki?”
Adam gözlerini kısmış: “Devlete.”

Çünkü bu ülkede sahtekârlık artık bireysel değil, kurumsal bir davranış biçimi oldu. Yalnızca bir kişinin değil, bir düzenin aynadaki yansıması bu diploma skandalları.

Sonuç: Sahtekârlığın Normalleştiği Coğrafya

Türkiye, bir zamanlar namusuyla, çalışkanlığıyla, bilimle yükselmek isteyen bir neslin hayaliydi. Bugün ise, torpille yükselmiş, sahte diplomalarla donanmış, vicdansız liyakatsizlerin ülkesine dönüştü. Herkes birbirine “nereden mezunsun?” diye değil, “kimin adamısın?” diye soruyor.

Ve biz, gerçeklerin değil yalanların yönettiği bir trajediyi izliyoruz. Hem de gülerek… çünkü ağlasak bile sesimizi duyan kalmadı.

Akademik geçmişsizlik, utanmadan kurumların zirvesine getirildi.Dijital altyapılardaki zafiyet: sadece belge düzeni değil, milli güvenlik açığı.

Adeta bir üçüncü dünya dersi: Gerçek uzmanlar işsiz, diploması sahte olanlar makamda. Devlet, açıklanması gereken isimleri örtbas ederken; toplum sahtekârlığın normalleştiği bir trajediyi izlemekle kalıyor.

İşte bu yüzden

Sahtekârlar Cumhuriyeti'ne hoş geldiniz.
Diploma sorulmaz, sadece hangi partiden olduğun önemlidir.
Gerisi zaten “word belgesiyle halledilir.”

Leyla Yıldız Atahan

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve MANSET.DE editöryal politikasını yansıtmayabilir.