manset

Baba matbaada çalıştı, Erdal Altuntaş'a mürekkep bulaştırdı

HAMBURG

Kuzey Almanya Post temsilcisi Erdal Altuntaş ile gerçekleştirdiğimiz röportajda Altuntaş, Manşet gazetemize önemli konularda açıklamalarda bulunurken, yerel basının ayakta kalmasının önemine dikkat çekti ve rekabette kalite ve birlikten yana olunmasını tavsiye ettiğini söyledi.

Hamburg Manşet özel haber

Röportaj: Naciye ASLAN

Erdal Altuntaş ile yaptığımız röportaj şu şekilde: *Erdal Altuntaş kimdir, sizi tanıyabilir miyiz?
E. ALTUNTAŞ
: Erdal Altuntaş 1972 İstanbul doğumlu, asıl memlekti ise Sinop. O zamanlar babam Akaşam gazetesinin matbaasında çalışıyordu, yani bize mürekkep bulaşması oradan kaynaklandı. Babam yaklaşık 3-4 sene gazetenin matbaasında çalıştı, hem de o zaman Hürriyet ve Akşam gazetesini Cağaloğlu'ndan Eminönü feribotlarına yetiştirip ''yazıyor yazıyor' diye satışlar oluyordu, babam da dağıtımını yapıyordu, feribotla karşıya gönderiyorlardı. Gündüz matbaada akşamları da o baskıları feribotlara yetiştiriyordu. Askerliğini yaptıktan sonra babam işçi olarak Almanya'ya geldi. Gemilerde çalıştı, denizciydi. Biz de memlekete gittik, orada ilk okulu bitirdim. Devlet yatılı okulunu kazandım, Kastamonu Öğretmen Lise'sinde ortaokul ve liseyi Kastamonu'da yatılı olarak okudum. Lise bittikten sonra üniversiteye hazırlanıyordum. Ondan sonra evlilik yaparak 20 yaşında, 30 Kasım 1991'de Almanya'ya geldim. *Basın camiasıyla nasıl tanıştınız? Buradan önce Türkiye'de böyle bir deneyiminiz var mıydı?
E. ALTUNTAŞ
: Geldikten sonra Almancamız olmadığı için her şeye sıfırdan başladık. Burada Açık Öğretim Fakültesi'ne kayıt oldum. O sırada da iş arıyordum, bir gün sigorta şirketiyle ilgili bir ilan gördüm, onlarla görüşmeye gittim. Orada Hüseyin Murat Dörtyol'la tanıştım. O zaman 'Pazar' diye bir dergi çıkartıyordu, ilk sayısının çalışmalarına başlıyorlardı. Ben de Türkiye'den geldim, gazeteci olmak istiyorum diye bir sohbetimiz olmuştu. Çünkü Türkiye'de gerçekten lise son sınıftan sonra gazeteciliğe bir hevesim oldu. Özellikle spor konusunda çok ilgim vardı. Fotomaça'a 1-2 makale yazmıştım, yayınlamışlardı. Ondan dolayı böyle bir ilgim vardı. Hüseyin Dörtyol'la tanıştıktan sonra o da, 'Biz böyle bir dergi çıkarıyoruz, bize spor haberlerini yapar mısın?' dedi. Ben de 'Yaparım' dedim. Yeni yeni başlayacaktık, fakat iki sayı çıktıktan sonra Pazar dergisi çıkmadı. O çıkmayınca arada süre koptu, o sırada aradan belki bir sene geçti. *Basında ne zaman ve nerelerde çalıştınız?
E. ALTUNTAŞ
: Bir sene geçtikten sonra beni aradılar. 'Pazar dergisi kapandı ama Pazar Postası çıkartacağız' dediler. 'Orada çalışmak ister misin?' diye sordular 'Olur' dedim, gittik görüştük, sonra anlaştık. Ağırlıklı olarak yüzde 80 haber, yüzde 20 reklamlara baktım. Aşağı yukarı Pazar Postası'nda 3 sene muhabir olarak çalıştım. Burada çalışırken kendimizi geliştirdik, bir de sevmeye başladık , bazı haberlerde Kemal Doğan'la karşılaşıyorduk. Sonra 1995'in sonlarına doğru Hürriyet'te de muhabir lazımmış, ''Bizimle çalışmak istersen bize de muhabir lazım, senin de haberlerin güzel çıkıyor bizimle çalışır mısın? Çalışmak istersen İbrahim Gül ile görüşelim' dedi. Ben de 'Olur' dedim, çünkü o dönemde Hürriyet gazetesi gerçekten çok büyük, tirajları da çok yüksek. Gittik görüştük, onlar da onayladılar. 6 Ocak 1996'da Hürriyet'te çalışmaya başladım. Pazar Postası'ndan Murat Dörtyol'la konuştum. 'Böyle bir teklif var' dedim, onlar da izin verdi, 'Tamam gidebilirsin, kapımız her zaman açık' dedi. O şekilde Hürriyet'te çalışmaya başladım. Aşağı yukarı 7 sene, 2002'ye kadar Hürriyet'te çalıştım.

*Post camiasına nasıl girdiniz?
E. ALTUNTAŞ
: 2001'in sonlarına doğru daha o zamanlar Post gazetesi yeni kurulma aşamasındaydı. Abdullatif Gökçek Post gazetesinin temsicisiydi, o bana telefon etti. 'Bize hem haber hem reklam alanında kadrolu bir eleman lazım' dedi. Ben de ticarette uğraştığım için, reklam da aldığım için o yönümü de keşfetmiş. Kimisi haber yapıyor, reklam alamıyor, reklam alan haber yapamıyor. O iki özelliği bende gördüğü için bana teklif etti. Ben de o zaman Hürriyet'te çalışıyorum, diğer işim var, iki işim birden, Post gazetesi yeni çıkıyor tutar mı tutmaz mı bilmiyorsun, biraz endişeliydim. Yaklaşık 4-5 ay sürdü düşüncem. Bu sürede bir kaç kere görüştük. Frankfurt'tan müdür gelmişti , onunla tanıştık, en sonunda ikna oldum. Çünkü kadrolu olarak ve diğer işleri bırakıp sadece bu işi yapacaktım. bende onu daha çok tercih ettim. Yan iş olarak yaptığın zaman gündüz haber ve etkinliler oluyor her yere gidemiyorsun. Sadece işten sonra akşamları veya hafta sonları gidebiliyorsun. O açıdan deneyebilirim dedim, sonra Hürriyet'le görüştüm. Onlar da 'Tavsiye etmeyiz, burada kalman iyi olur ama bizim şu anda kadro verecek imkanımız yok, git tutturamazsan kapımız açık' dediler. O güvenceyi alınca ben de rahatladım, ondan sonra başladım. Post gazetesinin de kuruluşu güzel oldu, 40-44 sayfayla kuruldu, Almanca dersleri verildi. Eylül ayı 2002'de ilk sayısı çıktı, 14 Ekim'de ben ikinci sayısıyla beraber Post gazetesine başlamış oldum. Post gazetesi de gerçekten güzel tuttu. O zamanki şartlarda 45 Bin tirajı vardı. Bir de posta ile evlere gönderilen tek gazeteydi. Bir çok adrese o zamanlar 17-18 Bin posta ile gönderiyorduk. İçerik olarak Hamburgluların, Kuzey Almanyalıların, Almanya'da yaşayan Türkleri ilgilendiren, herkese hitap eden karma bir gazete yapıyorduk, o açıdan gazete güzel tuttu. Şu anda 19. seneye girdik. 2010 yılına kadar Abdullatif abiyle çalıştık. 2010 yılında o emekli olduktan sonra temsilci olarak beni atadılar. 2010'dan beri Kuzey Almanya Post temsilcisi olarak burada ekip arkadaşlarımızla beraber devam ettiriyoruz. Hamburg, Hannover, Bremen Schleswig-Holstein Post ekibimizde şu an benle beraber 9 kişiyiz. *Size göre buradaki yerel basının en önemli sorunu nedir?
E. ALTUNTAŞ
: Yerel basının en büyük sorunu maddi kaynak. Yani burada gazetelerin ayakta durabilmesi için maddi desteğe ihtiyaçları var, çünkü yerel gazeteler, dergiler tamamen ücretsiz olduğu için bunların tek geliri reklam gelirleri. O açıdan ayakta durabilmeleri, kalitelerini daha çok artırabilmeleri için daha çok reklamlara ihtiyacı var. Bu konuda işverenlerimiz belki bir kısmı o bilinçte ama bir kısmı da o bilinçte değiller. Reklamın çok farklı amaçları var: 1- Prestij amaçlı reklam olur. 2- Vergiden gider göstermek amaçlı 3- Ürünlerin satışlarını daha çok artırmak, daha geniş kitlelere ulaşmak, sürekli gündemde olmak. Bunlar reklam veren firmalar için çok önemli. Dünyaca ünlü markalar işte McDonald’sı örnek verirsek, McDonald’sı 3 yaşındaki çocuk bile biliyor, ama McDonald’s sürekli değişik yerlerde reklamlar veriyor. Hem gündemde kalıyor, çünkü piyasada aynı branştan çok işyerleri var. Ne kadar çok gündemde kalırsan, ne kadar çok kendinden bahsettirirsen insanlar o kadar seni hatırlarlar, oraya odaklanırlar. Onu unutturmamak lazım ve reklam giderleri onlara müşteri olarak kar sağladığı gibi, bir de devlete ödeyecekleri vergilerden muaf tutuluyorlar. Yani sene sonunda işleri güzel olan bir çok işyerleri Vergi Dairesi'ne yüzde 40-50'ye varan vergi ödüyorlar. Reklam, sponsorluk, veya değişik kurumlara yardımlar resmi olduğu zaman gider olarak gösterdiğinizde işyerinin avantajı da olur ve burada Türkçe medyanın yaşamasına destek olmuş olurlar. Almanya'da 80 Milyon Alman, 3 Milyon Türk var. Biz 3 Milyon Türk'e hitap eden gazeteyiz, ama onlar 80 Milyon Alman'a hitap ettikleri için onların avantajları çok daha farklı ve daha çok profosyonel ekiple çalışıyorlar, reklam fiyatları yüksek ve Alman gazeteleri kendi kazançlarını bir şekilde temin ediyorlar. Biz burada Türkçe medyanın yaşaması, Türkçe kültürünü, Türkçe haberleri buradaki insanlara tanıtabilme amacındayız. Gelecek nesil hep Almanca-Türkçe konuşmaya başladılar. Çoğunun Almancası daha güzel, Türkçeleri kötü. Belki Türkçe gazeteleri okumuyorlar ama bu gazeteler ne kadar çok o evlere girerse en azından çocuklar bir - iki haber okur, bir makale okur, ilgisini çeken bir spor haberi okur, böyle böyle Türkçelerini unutmazlar, geliştirirler, desteklemiş olurlar. Bu da toplumumuzun gelişmesine de fayda sağlamış olur. *Reklam alabiliyor musunuz? Aldığınız reklamların parasını tahsil edebiliyor musunuz?
E. ALTUNTAŞ
: Post gazetesi 19 yıldan beri çıktığına göre reklam alabiliyor. Çünkü Post gazetesinin hem posta ile gitmesi, hem de elden dağıtılması, içerik olarak her kitleye hitap eden haberlerle biz haberciliğe gerçekten önem veriyoruz. Özel haber, özel röportajlarımız oluyor iinsanları bilgilendiren haberlerimiz oluyor. Biz haberlerimizi Türkiye'den, Fransa'dan şurdan burdan değil, sadece bölgemizden haberler veya bölgemizdeki insanları ilgilendiren haberleri yapıyoruz. Ne zaman Türkiye'den haber yaparız, işte askerlik uzamıştır, kısalmıştır o buradaki her vatandaşı ilgilendirdiği için haber yapıyoruz. Onun dışında bölgemizin dışını kapsayacak haberleri yapmıyoruz. Bu açıdan insanlar gazetemizi beğeniyor, takip ediyorlar. Aldığımız reklamla faydasını gördüğü için, insanlara ulaştığı için şu ana kadar herhangi bir sıkıntı yaşamadık. Tahsilat konusunda insanların ödemekte zorlandığı bazen zor durumları oluyor, özellikle şu Korona zamanında geciktirenler oluyor ama genel olarak yüzde 90-95 ödemelerde bir sıkıntı olmuyor. Bazı kişiler batıyor, iflas ediyor, işleri kötü gidiyor, onlar da ödeyemedikleri için ödeyemiyorlar. *Basın son zamanlarda dijitale daha çok yönleniyor. Yazılı basının geleceği sizce nasıl görünüyor?
E. ALTUNTAŞ
: Yazılı basının geleceği zor. Şu andaki şartlarda Almanya'daki yazılı basın kan kaybetmeye başladı. Dünya genelinde bir dijitalleşme başladı. Bir de sosyal medya dediğimiz tuhaf bir medya çıktı. Herkes artık kendi kendinin habercisi oldu. İnsanlar orada kendi resimlerini paylaşıyorlar, yalan yanlış, doğru bir şey yazıyorlar, çiziyorlar, kendi takipçileri görüyor, onlarla tatmin oluyorlar. Yazılı basın özellikle günlük gazetelerde çok daha fazla kan kaybediyor, ama yerel basın azalır, sıkıntı olur belki, 2025'e kadar bir şekilde gider. Biz aynı zamanda dijital medyaya çok önem veriyoruz. Post gazetesinin günlük olarak internet sitesi var. Günlük aktüel haberleri anında internet sitemize yüklüyoruz. Çünkü Post gazetesi ayda bir çıktığı için o zamana kadar değişikliler olabiliyor. Post gazetesi çıkacağı zaman bütün hepsini özetliyoruz, en son halini gazetede basıyoruz. 80 Bin takipçisi olan Facebook sayfamızda, Instagram sayfamızda ve Whatsapp gruplarımızdan insanlara gazeteyi bir şekilde dijital olarak da ulaştırıyoruz. Her çıkan gazeteyi dijital olarak da yayınlıyoruz, ama daha çok insanlar, özellikle 40 yaş üstü hala o gazeteyi okuyup, sayfalarını çevirmekten, dijitalden daha çok zevk alıyorlar. 20-30 yaşındakilere gazete artık onlara demode geliyor, bedava da göndersen cep telefonundan okumayı daha çok tercih ediyorlar. *Son olarak neler söylemek istersiniz?
E. ALTUNTAŞ
: Ben bir çok yerlere de gidiyorum bir çok medya mensuplarıyla da karşılaşıyoruz, bazılarıyla da tanışıyoruz. Almanya'nın değişik yerlerinde de gazeteci derneği var. Hamburg'da 2010 yılında kurulan Hamburg Türk Basın Birliği derneği de buradaki gazetecilerin aslında bir çatı altında örgütlenmesinde büyük bir katkısı var. İki dönem, 4 sene orada da başkanlık yaptım. Başkanlık yapıp yapmamak da sorun değil, ben ilk günden beri hep içindeydim. Çoğu yönetimde görev verdiler, aldım. Başkanlığı ben kendim çok istemesem de arkadaşlar beni özellikle seçmek istediler. Buradaki toplulukla 'sürüden ayrılanı kurt kapar' misali, biz burada hepimiz rakip de olsak, bir arada olup ortak sorunlarımızla bir araya gelebilmemiz aslında kalitemizi de artırır, daha verimli çalışmalarımızı da artırabilir. Ben her zaman şuna karşıyım. Rekabet hiç bir zaman insanlara fayda sağlamaz. Rekabet olur ama kalitede rekabet olur, ama fiyat düşürerek birbirini karalayarak yapılan rekabetler iki tarafa da zarar verir, iki taraf da kaybeder. Ama haber atlatma, daha kaliteli haber yapma, özel röportajlar yapma konularında yarışıp kalitemizi artırabilirsek okurlarımıza da daha güzel bilgiler, daha farklı haberler verebiliriz. Yani şimdi internette bir haber paylaşılıyor, herkes aynı haberi kullandığı zaman vatandaş zaten onu on tane gazetede sitede okuyor, bir anlamı olmuyor. Ama biz özel haberler üretebilirsek, toplumsal haberler üretebilirsek, insanların kanuni haklarında başına gelen olaylarda bilgilendirme yapıp onların haklarında yol gösterebilirsek, bunu avukata psikoloğa yönlendirebilirsek, hem Türk toplumunun gelişmesine daha çok katkımız olur hem de yaptığımız işin kalitesi artmış olur. Biz bunlara gerçekten önem veriyoruz. Ben her zaman rekabette kalite ve birlikten yana olunmasını istiyor, tavsiye ediyorum. *Açıklamalarınızdan dolayı teşekkür ederiz.
E. ALTUNTAŞ
: Biz de Manşet gazetesine teşekkür ediyoruz.

Not: Manşet gazetesi eline geçmeyenler ve okumayanlar için özel haberlerimizi Manşet haber sitemizde yayınlıyoruz

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.